Fırat'ın Doğusu Tehlikeli Yasak Bölge
Osmanlı imparatorluğu'nun dağılması üzerine Türkiye'de Mustafa Kemal'in liderliğinde bir Türk devleti kurulurken, Kürtler de kendi bölgelerinde Dersim Kürdistan Cumhuriyeti ve Agirî Kürdistan Cumhuriyeti adlarında iki devlet kurdular.
1927 yılında tek parti iktidarının bir toplantısında Mareşal Fevzi Cakmak'ın önerisi üzerine Fırat Nehri'nin doğusu yabancılara, turistlere yasak bölge ilan edildi .Bu yasağın 40 yıl sürmesi de öngörülmüştü.
Bu 40 yıllık süre içinde Kürtler kendi geçmişlerini, tarihlerini unutacaklar, böylelikle Kürd yoktur denilecek,Kürt dili ,edebiyatı, müziği, folkloru,sanatı da inkar edilecek. Kürtlere ait ne varsa hepsini Türke aittir genel bir politika haline getirilecekti.Kürtler de asimile edilmiş olacak, böylece Kürt sorunu hall edilmiş olacaktı.
Tek parti iktidarının egemen olduğu Türkiye'de 1937-19 39 yılları arasında 3 yıl boyunca Dersimde büyük katliamlar yapıldı .CHP'yi eleştirdiği bir açıklamasında Recep Tayyip Erdoğan başbakan iken,CHP hükümetinin katlettiği müslüman Kürtlerin sayısının 50 bin olduğunu belirtiyordu.(Bugün aynı şeyi söyler mi ?bilemiyorum.)
O zamanlar genç bir subay olan, daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olan Muhsin Batur'un basına yansıyan bilgilerine göre mağaralara,kaya oyuklarına sığınan Kürtlerin üzerine zehirli gazlar sıkılıyor, daha sonra gidip bakıldığında Kürtlerin fare leşleri gibi ölülerine rastlandığını belirtiyordu.
Atatürk'ün manevi kızı pilot olan Sabiha Gökçen de Kürtleri havadan bombalayarak imha ediyordu. Silahsız ,masum ,çaresiz olan bu Kürtlerin isyan ettikleri ileri sürülerek, kendi katliamlarının haklı ,meşru olduğunu dünyaya yayacaklarını hesaplıyorlardı.
Kürt toplumunda ve Dersim'de saygın bir yeri olan Seyid Rıza'yı da isyanın elebaşı gibi göstererek,tehlikenin büyüklüğünü, vehametini hem içeriye ,hem dış ülkelere göstermeye çalışıyordu.
Sonuçta buğday meydanında kurulan bir çadırda toplatılan hakimlerce Seyit Rıza'nın idamına karar verildi.Elazığ buğday meydanında kurulan idam sehpası ve ilmikli idam urganının (ipinin) bulunduğu buğday meydanına Seyit Rıza getiriliyor. Atatürk te kurmay heyeti ile birlikte Elazığ Askeri Garnizon Komutanlığı'nda durumu izliyor. Emniyet Genel Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil ise çevre güvenliğini sağlamakla görevliydi.
Seyit Rıza'ya deniliyor ki" Yaptıklarından dolayı özür dilersen,Atatürk seni affeder."
Seyit Rıza"Biz ehli-beyt erbabıyız, yalan bilmeyiz.Ben af dileyecek bir suç işlemedim ki,af dileyeyim"der.
Bütün ısrarlara rağmen Seyit Rıza af ve özür dilemiyor.
Emir üzerine Seyit Rıza'nın kollarına iki asker girip onu idam sehpasına doğru götürürler,İhsan Sabri Çağlayangil'in gözleri önünde kol hareketleriyle iki askeri sağa sola fırlatıyor, sert ve hızlı adımlarla gidip idam sehpasına çıkıyor ve idam ipini kendi boynuna geçirdikten sonra sehpayı tekmeliyor ve böylece idam işi gerçekleşmiş oluyor. Dersim ismi de değiştirilerek Tunceli oluyor.
Seyit Rıza'nın bu kararlı ve onurlu direnişi karşısında İhsan Sabri Çağlayangil şunu söylüyor "Hayretler içinde kaldım, tüylerim diken diken oldu".
Üniversite öğrenimine başladığim 2. yılında okuduğum kitaplar arasında bulunan, Baytar Nuri Dersimî'nin yazdığı Kürdistan tarihinde Dersim adlı kitapta bu durumlar daha etraflı anlatılıyordu .Nuri Dersimî bir tesadüf eseri katliamdan kurtulup Suriye'ye gitmiş ,izini kaybettirmiş ve bu kitabı da orada yazmıştı.
Yine aynı şekilde Ağrı isyanı adı verilen katliamda Zîlan vadisinde çok sayıda Kürdün imha edildiği ,görgü şahitlerince basın yayın organlarında açıklanıyordu.Hareketin lideri General İhsan Nuri Paşa İran'a sığınarak kurtulmuştu. Kürtçe Agirî olan yörenin ismi de Agri olarak değiştirildi.
Sakıncalı yasak Kürtçe isimler.
Yalnız Fırat'ın doğusunda değil bütün Türkiye'de Kürtçe kız ve erkek çocuk isimleri İçişleri Bakanlığı'nın bir genelgesi ile yasaklanmıştı.
Yeni doğan bir kız yeğenime Gülistan ismini koydum. Babası, kardeşim Mehmet Sadık Başkale nüfus memurluğuna gidip çocuğunu nüfusa kaydetmek istiyor .Nüfus memuru bu ismi kaydetmeyince ben de arkadaşım olan Başkale nüfus memuru Cebrail Karademir'e gidip sebebini sordum. Bir liste çıkarıp gösterdi. O listede yasak isimler arasında Gülistan ismi de vardı .Bunun üzerine yasak listede olmayan başka bir isim verildi.
Kürtlerin isimlerinin hemen hemen hepsi Arapça veya Türkçedir.Ben de buna karşı Yeni Ülke dergisinde 800'ü aşkın özkürtçe kız ve erkek çocuk ismi yazıp yayınladım. Çok büyük bir ilgiyle karşılanmıştı. O kelimelerin anlamını bilmiyorlar, telefon açıp soruyorlardı. Ben de cevaplıyordum. Kürtçe isimlerin çıktığı gazete sayılarını İsmail Beşikçi Vakfındaki Kütüphanede bıraktım.
Bu Kürtçe isimlerden dolayı Kürtçe kitaplar yazan Tatvan'lı F.Hüseyin Sağnıç benim için "Kürtlerin isim babası" derdi.
1965 yılına kadar süren yasak bölge uygulaması sonunda Türkiye'ye ilk giriş yapan turist kafilesinden Van'a gelen İsveçli Raijja ve Alman kocası Gisbert ile Van'da ben, Burhan Kartal ve Hüsamettin Bayram birkaç gün çok ilgilendik. O zamanlar ilk defa yazmış olduğum Havar Sevda adlı bir aşk şiirimi de alıp götürdüler; Almanya'da Urfalı Hemreş Reşo'nun çıkardığı Çîya dergisinde yayınlattılar ve gazeteden bir tane de bana gönderdiler.